19 Mayıs 2016 Perşembe

ÇOBAN (Sayfa 306-312)

                           
 Yunus bu bölümde her zamanki gibi yaşadıklarını anlatıyor.Durak'ın yarasından bahsediyor ilk başta,aslında bu kısım bir önceki hikaye olan Samuel ile bu hikaye arasında bir bağ gibi.
  Samuel,bir önceki bölümde arkadaşının kurdu olan Gökışık ile bir köpeğin dalaştığını,babasının ise,yani Yunus'un,ayrılmaları için üzerlerine taşlar yağdırdığını yazmış,tabiki Yunus'u kendisi değil arkadaşının gördüğünü de belirtiyor.Bu hikayede ise Yunus Durak'ın gök gözlü deli bir kurtla dalaştığından ve Durak'ın bacağında kalan diş izlerinden bahsediyor.Aslında Yunus ve İsmail,Molla Kasım'a aynı şeyleri anlatmış.İsmail'in yazdığı mektubu okuduğumda çok duygulandığımı da siz değerli okurlarımla paylaşmak istiyorum.Durak'ın yarası aslında farkında bile olmasa da Yunus'a oğlundan kalan bir iz.
  Yunus artık altmış üç yaşına geldiğini de belirtiyor bu bölümde.Burada beğendiğim bir tabir ise Yunus'un ''sünnet olan ömrü'' tamamladığını ve bundan sonra dünyayı fazla seçememesinde bunun bir keder olmadığını söylemesi oldu.Bu bana kitabın en başındaki Molla Kasım hikayesini hatırlattı.Hani orada Yunus'un gözüne yaptığı merhemlerden birini sürüp hemen iyi edeceği halde bunu yapmadığından bahsetmişti Molla Kasım.
  Dikkatimi çeken bir hususta Yunus'un bazı çetelerden bahsederken ''Çocuk Eşkıya'' diye anılan ''Samuel Çetesi'' nden de bahsetmesi oldu.Bilmiyordu ki oğlu nice yollara düşmüş,Anadolu'da duyulan,hırsızlık yapan bir çetenin başı idi.
  Tabi ki de bu hikayenin en önemli noktası olan,Yunus'un çoban ile karşılaşması.Yunus hala bir şeyler öğreniyor bir bakıma.Çoban koyunların sohbet istediğini söylüyor ve onlara Yunus'un mısralarından okuduğunda koyunlar gözlerini ona çeviriyor.Yunus ise bu duruma duygulanır ve sanki sorumluluğu artmış gibi hisseder.
  Kendimi Yunus'un yerine koydum da,yaşadıkları nasıl şeylerdi.Heleki çok nadir dillendirdiği mısraları Anadolu'da bir çobanın kulağına nasıl gitmişti.İşte burada bir sonraki Samuel hikayesi ile bir bağ var.Sözü geçmişken ondan da bahsedeyim.İsmail Sarıcaköy'e doğru çıktığı yolda yavaş yavaş ve insanların hallerini anlaya anlaya ilerlerken bir kızanın kopuzu eline alarak aslında hiç aşık olmadığı halde kendisinde aşık olma isteği uyandıran dizelerden bahsediyor.Aslında bu dizeleri söyleyenin ''çoban'' olduğunu,ki kesinlikle öyle,düşünüyorum.Yani Yunus ve oğlu İsmail'in hayatları bir kez daha kesişiyor.Fakat yine hiç anlayamayacakları bir noktada.Tabi ki bu da,on bir iken kırk olan keseler gibi bir keramet olarak görülebirir.Molla Kasım hani kitabın başında belirtiyor ya Yunus'a kendini affettirmek için bu satırları yazdığını,belki de yalnızca bu kesişimleri baba ve oğula farkettirecek olması bile affı için yetecektir.
  Artık kitabın sonuna yaklaştığımdan mıdır nedir,içimde biriken bütün meraklar cevabını,bütün kilitler anahtarını bir bir buluyor sanki.Sanırım iki üç yayın sonra bu kitap ile ilgili paylaşımlarımı da bitireceğim.Ama bilmenizi isterim ki bu kitabın bana kattıkları,hem manevi hem de edebi olarak,umarım her zaman içimde yaşayacaktır.Neyse lafı çok uzatmayayım,genel düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım son genel değerlendirme yayınımda yapacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder