

Geyikli Baba Türbesi
Bizim Yunus bu sefer de Geyikli Baba'yı bulmak için çıktı yola.İlk başta Yunus'un sarı bir nergis çiçeği ile sohbet etmesi,sizin de hemen aklınıza geldiğini düşündüğüm ''Sordum Sarı Çiçeğe'' adlı ilahiyi getirdi.Yazar bu kısımda, daha önceki bölümlerde de olduğu gibi burayı da ustalıkla işlemiş kitabın akışına yerleştirmiş.Yunus ve sarı çiçek arasındaki sohbeti de çok beğendir.Burada Yunus'un karşısına belki de bir keramettir ve Yunus çiçekten dahi bir şeyler öğrenerek yoluna devam etmektedir.
Yunus Geyikli Baba'nın dergahına vardığında dervişler ona tuhaf gözlerle bakar fakat aralarından birisi ona farklı bakmakta ve gülümsemektedir.Yunus Geyikli Baba ile görüşmek ister fakat kendisine silme dolu bir tas şerbet ikram edilir.Meğer bunun anlamı, gelene kendisi için yer olmadığını belli etmekmiş.Benim dikkatimi çeken ise,Yunus yıldız nakışlı heybesinin içindeki güllerden birinin yaprağını şerbetin üzerinde koyması oldu.Sanki Yunus bu yaptığıyla,kendisinin bu gül yaprağının şerbetin üzerinde kalıp onu dağıtmadığı gibi,kendisinde onların düzenin bozmayacağını işaret etmişti.O sıcak havada buzlu şerbeti içmeyip bunu yapması ve daha sonra Geyikli Baba'nın onu durdurup birlikte gönül sohbeti yapmaları da bu fikrimi güçlendirdi.
Yunus ile Geyikli'nin yaptığı gönül sohbetinde ''bela'' nın anlamı ''Evet,elbette öyledir,sen bizim Rabbimizsin!'' şeklinde açıklanmış.''Ben sizin Rabbiniz değil miyim?'' nidasına karşılık ''Bela'' denmesi,ne büyük incelik.Çünkü ''evet'' dense haşa ''Evet rabbimiz değilsin'' gibi anlaşılacaktı.Aslında bu kısımda neden bela ile imtihan olunduğumuzu Yunus ile birlikte bizler de anlıyoruz.
Bu arada Yunus'a sıcak bir gülümseme ile bakan dervişi unutuyordum az daha.Adı Turakçın imiş.Sanırım ilerledikçe Turakçın ile yeni yeni tanışıyoruz fakat kitap bitmek üzere.
Durak'ın yavrusundan da bahsedeyim.Burada dikkat çeken hiç kuşkusuz annesindeki yara izinin yavru Topak'ın da bacağında yer alması,hani bir zamanlar İsmail'in köpeğinin bıraktığı diş izleri.Şahsen bunun bir keramet olduğunu düşünüyorum.Zira Yunus ve oğlu karşılaşmamış olsa da Allah onları henüz bilmedikleri bir noktada buluşturuyor.
Bir de Yunus'un dua için açtığı ellerine düşen defne yaprağı var ki aslında bu da bir mesaj gibi sanki.Tam da Tapduk Sultan ile Şeyh-i San'an'ın kabirlerini birleştiren defne ağacından gelen bir şifa gibi.
Bu hikayenin sonunda Yunus bir de Çelebi Faruk ile karşılaşıyor.Fakat onun ismine değil,simasına rastlıyor ve onu tanıyor.Meğer Yunus bu yollarda Allah'a doğru ilerlemesini tamamlarken Çelebi Faruk bu yollardan yıllar önce geçmiş.Ben bile siz değerli okurlarıma hatırlatmak istediğim şu sözü duyunca gönlüm bir hoş oldu,içimde anılarım canlanmış gibi oldum sanki,kim bilir Yunus neler yaşadı.
''Hiçbir şeye sahip ve malik değiliz,her şeyin malik ve sahibi Allah'tır.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder