Yunus,oğlunun yokluğunda onun yerine koyduğu Turakçın'ı kaybederken bir yandan da İsmail'ine kavuşur.O çeşme başında Yunus bir can daha verirken bir can kazanıyor.Fakat onu daha dünya gözüyle göremiyor çünkü İsmail ona atıyla yaklaştığında ona bakıyor ve bir anda gözüne gelen ışık ile ama oluyor ve o günden sonra dünyayı göremiyor.Sanırım bahsi geçen ''ışık'' bu ışık.Bu ışık ki,sanki yıllarca Anadolu'yu dolaştı da Yunus'u tam kalbinden bir ok vuracakken,bu ışık hızlı davrandı ve gözünü vurdu.
Ve geleyim Molla Kasım adlı ve kitabımızın son hikayesine.
Yunus ve İsmail,sonunda kavuştular.Hatırladınız mı?Aralarında İsmail'in ''şüphe''leri sonucu doğan konuşma meydana geldi fakat sonunda dayanamayıp barıştılar.Daha sonra ise Sarıcaköy'e gittiler ve Yunus,İsmail'den bir yuva kurmasını istedi.İsmail ise evlendi ve Yerce adlı bir köye taşındı.Burada bir medrese açtı ve buraya gelen herkese ilk önce Yunus'un ilahileri ezberletilmeye başlandı.
İsmail babası hakkında her şeyi Molla Kasım'a samimi bir şekilde anlatırken aynı zamanda her şeyi Molla Kasım'dan öğreniyor.İsmail babasından gurur duyar hale geliyor.Burada İsmail ve Yunus'un kavuşmaları yeterince bizleri duygulandırırken,neden bu kadar içime dokundu bilmiyorum, Molla Kasım'ın ''...acaba benim oğlum da İsmail'in babasına duyduğu sevgi kadar sevgiyle bana bakacak mıydı,şüphedeydim.'' demesi oldu.
İsmail,harami iken derviş olmuştur.Aslında İsmail'de babasının bir zamanlar yaptığı gibi rençberlik yaptı ve şimdi ise ''Derviş''lik yoluna baş koymuştur.Babası ışığını ona da yansıtmış ve İsmail'in de gönlünde bir ''od'' tutuşmuştur.İşte burada Yunus'un dedesini ve babasını tanıyanların ona söylediği''Sizin ailede hikayeyi erkekler yazar,kadınlar çocuklarına anlatırdı'' sözünü burada daha iyi anlayabiliyoruz.Belki de Yunus'un dedelerinden bu yana bütün ailelerde aynı hikaye yazılmış ve çocuklara anlatılmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder